ZEKAT SONUÇ BİLDİRGESİ

ZEKAT SONUÇ BİLDİRGESİ

27 Eylül 1996 Cuma günü yapılan III. Oturumda "Zekât" konusu ele alınmış olup bu oturum isimleri aşağıda yazılı kimselerin huzurlarıyla gerçekleştirilmiştir.

BAŞKAN

Prof. Dr. Mustafa UZUNPOSTALCI

(Selçuk Ün. llâhiyat Fak.)

TEBLİĞCİLER

Prof. Dr. Yusuf el-KARDAVİ (Katar Üniv. Şeriat Fak.)

Prof. Dr. Mehmet ERKAL (Sakarya Üniv. llâhiyat Fak.)

Doç. Dr. Osman ESKİCÎOĞLU (9 Eylül Üniv. llâhiyat Fak.)

MÜZAKERECİLER

Doç. Dr. Vecdi AKYÜZ (Marmara Üniv. llâhiyat Fak.)

Abdülfettâh EBÛ GUDDE (Riyad-SUUDl ARABİSTAN irfan YÜCEL

(D/B, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi)

RAPORTÖRLER

Dr. Ferhat KOCA (TDV İslâm Arş. Mrkz.)

M. Emin PARLAKTÜRK

(Konya İl Müftü Yrd.)


Bu oturumda şu sonuçlar ortaya çıkmıştır;

A)     Zekâta tâbi diğer mallarda olduğu gibi ticaret mallarından da zekât verilmesi gerekir. Nisab ve diğer şartlan bulunduğunda ticaret mallanndan verilecek zekât yüz'de iki buçuk nisbetinde olacaktır.

Verilecek kimsenin faydalanabileceği bir mal olursa, zekât bizzat ticaret malından verilebileceği gibi kıymetinden de verilebilir.

B)      Çok ortaklı şirket organizasyonunda, ortakların hisselerinin zekâtı, bizzat hisse sahipleri tarafından verilebileceği gibi, şirket tarafından da verilebilir. Bu konuda çoğunluğun ittifakı hasıl olmuştur. Ancak hisse sahiplerinin zekâtının şirket tarafından ödenebilmesi için;

1)      Hisse sahibi kendi hisselerinin zekâtını vermesi konusunda şirket yönetimine yetki vermelidir. Veya;

2)      Şirketin genel kurulunda, bu yönde karar alınmalıdır. Veya,

3)      Şirketin tüzüğünde veya ülkenin mevzuatında ortakların zekâtının şirket yönetimi tarafından ödeneceğine dair bir hüküm bulunmalıdır.

C)      "Zekâta esas servet, zorunlu vergiler çıktıktan sonra mı hesaplanmalıdır. Ya da zekâta ilave olarak verilen zorunlu vergilerin Islâm'da yeri nedir?" konusunda oturuma katılanlardan yalnız bir tebliğ sahibi (Doç.Dr. Osman Eskicioğlu) zekâtın İslâm Devleti'nin vergisi olduğunu, mükellef bu vergiyi verdikten sonra ayrıca, isterse dinî, ahlâki, ve içtimâi olarak sadaka olarak verebileceğini ileri sürmüştür. Diğer katılımcılar, onun mali bir ibadet olduğunu, gerekirse devletin zekâtın dışında çeşitli tür ve oranlarda vergi koyabileceğini ittifakla kabul etmişlerdir.

Ayrıca zekât ile verginin keyfiyet, mükellefiyet, alındığı kaynak, hedef, gaye, nisbet ve harcama yerleri bakımından birbirinden farklı olduğu neticesine varmışlardır. Bu bakımdan devlet tarafından, zekât dışında alınan vergiler, zekâta sayılamıyacaktır. Zekât mükellefi, vermek mecburiyetinde bulunduğu vergi dışında kalan ve zekâta tâbi mallarının zekâtını ayrıca vermekle yükümlüdür.

D)     Sanayi sektöründeki üretim m akmalarının zekâtı ile ilgili olarak yapılan müzakerelerde, 1952 yılında Şam, 1965 yılında Kahire, 1984 yılında Kuveyt ve 1988'de de Cidde'de gerçekleştirilen konferans ve toplantılarda zekâtla ilgili verilen kararlara da atıflar yapılarak;

1)      Zekâtın bina, ticaret mahalleri ve makinalar gibi satışa konu olmayan, sadece üretim ve gelir elde etmede kullanıldıkları için duran sermaye kabul edilen yer ve makinalann bizzat kendilerinin (hisse senetleri dahil) zekâta tâbi olmadıkları,

2)      Bunların ürün ve gelirlerinden zekât verilmesi gerektiği hususlannda ittifak edilmiştir.

3)      Bunlardan verilmesi gereken zekât miktarında ise farklı görüşler ileri sürülmüştür. Şöyle ki;
a.       Bazı âlimler, üretim ve gelir getirmede kullanılan bu araçları ziraat arazisine, gelirlerini de zirâî ürünlere benzetmişler; bunların aşınma ve eskime durumunu da göz önüne alarak yıllık amortisman, vergi ve mükellefin tabii ihtiyaçları düşüldükten sonra safi gelirden %10 veya bunlar düşülmeden brüt gelirden %5 zekât verilmesi gerektiğini söylemişler,

b.       Bazı âlimler de durumu ticarete benzetmişler, bu gelirlerin mükellefin elindeki diğer ticaret mallan ve paraya eklenerek yüzde iki buçuk nisbetinde zekâta tâbi olması gerektiğini söylemişlerdir.

E) Parası ödendiği halde ele geçmeyen malın zekâtı ile ilgili olarak âlimler zekât için mülkiyet şartının gerçekleşmesini esas almışlardır. Bu konuda katılımcıların çoğu alım-satım akdiyle alıcının tam mülkiyetinin gerçekleştiğini söylerken, bir kısmı da satın alınan malın ancak satın alan veya vekiline teslimiyle mülkiyetin gerçekleştiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre satın alınan malın özelliği veya alış-verişin şartlarına ve örfe göre alıcıya teslim edilmiş sayılan malların zekâtı, ödeme günündeki değerinden, teslim edilmiş sayılmadığı durumlarda da bu mallar için yatırılan bedelden zekât ödenmesi gerektiği benimsenmiştir.

Bizim komisyonumuza sorulan soruların, böylece tahmin ediyorum, net cevapları ortaya çıktı. Fazla bir ihtilaf da vuku bulmadı. O ihtilafları da biz burada kararımızda zikretmiş olduk. Hepiniz için hayırlı olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. Saygılarımla komisyonumuz adına arz ediyorum.


10997.jpg

10999.jpg
11000-001.jpg

11001.jpg